Gözlemci Pozisyonu
Biraz da gözlemci pozisyonundan bahsetmek istiyorum şimdi. Gözlemci pozisyonu, çok duyduğumuz bir şey olabilir ama birazcık daha somut olarak ne demek ona birlikte bir bakalım.
Gözlemci pozisyonu her ne yaşıyorsak, aklımızdan ne geçiyorsa, kalbimizden ne duygu geçiyorsa, yaşadığımız şey her ne ise; onu biraz dışarıdan, aramıza mesafe koyarak gözlemleyebilmek ve objektif bir şekilde bakmaya çalışmak demek.
Gözlemci pozisyonu, zihnimizin ürettiği düşünceler ve düşüncelerden doğan duygular karşısında bizlere daha saydam olma ve geçirgen olma fırsatı veriyor.
Geçmişin hapishanelerinden, geleceğin prangalarından ancak ve ancak gözlemci pozisyonunda kalabilirsek kurtulabiliyoruz.
Yani, gözlemci pozisyonundan çok netleşiyoruz, saydamlaşıyoruz ve düşünce ve duygularımızı birbirine karıştırmadan net bir şekilde görmeye başlıyoruz.
Ve yine bu pozisyonda o kadar geçirgen hale gelebiliyoruz ki; artık düşünce ve duygularımız, bize şöyle bir uğrayıp, geçip gidebiliyor. İçimizden çıkıp giderken bizi artık peşlerinde sürüklemiyorlar.
Biz de bu sayede anda kalmaya ve her ne yaşıyorsak onun içinde olmaya, hakkını vermeye devam ediyoruz. Eğer bu mümkün olmazsa, yani gözlemci pozisyonunda kalamazsak kendimizi bir takım düşünce ve duygulardan ibaretmiş gibi düşünüyoruz.
Diyelim ki; iş yerimizdeki arkadaşlarımızın bizi pek sevmediğini düşünmeye başlıyoruz.
Ardından bu düşüncemizi, bazı düşünceler ve bazı diğer duygular takip ediyor. Mesela; sevgisizlik, horlanma, itilip kakılma, mutsuzluk gibi duygular birer birer kendini gösteriyor.
Eğer gözlemci pozisyonunda kalamazsak her ne düşünüyorsak, ne hissediyorsak kendimizi onlardan ibaret sayıyoruz.
İş yerindeki arkadaşlarımızın bizi sevmediği düşüncesi, sanki hiçbir zaman, hiçbir yerde sevilmemiş ve sevilmeyecek biri olmak şeklinde bazen genişliyor. “O kadar içindeki dışında, dobra biriyim ki; hayatım boyunca dokuz köyden kovuldum. Bu hep böyle oldu, böyle olacak.” deyip kendimizi daha da mutsuz ve çaresiz bırakabiliyoruz.
Eğer gözlemci pozisyonda değilsek; bu iş yerindeki arkadaşlarımızın bizi sevmeme düşüncesini sanki yavaş yavaş hiçbir zaman sevilmemiş, hiçbir zaman sevilmeyecek biri olma düşüncesine kayması kolay oluyor. Bir an meselesi oluyor.
Oysa gözlemci pozisyonunda kalıp, “bu sadece benim şu anda düşündüğüm bir şey, bir düşüncem” diyebilsek, kendimize düşüncelerimizin gelip geçiciliğini fark ettirebilsek ve düşüncelerimizin ve o anki duygumuzun aslında bizim tek gerçeğimiz olduğu yanılgısını yaşamasak, kendimizi bu mutsuzluklar ve sıkıntılar zincirine teslim etmeyeceğiz.
Mesela; şu an böyle düşünüyorum ama bu ilerde beni sevmeyecekleri anlamına gelmez. Ya da `bu düşüncem var evet, bu duygum var, kendimi mutsuz hissediyorum, bunun sonucu olarak… Ama bu duygum, düşüncem sadece şu andaki hayatımın bir parçası` diyebilsek… O zaman belki de sevilmeme düşüncesine saplanıp kendimizi sevilmeyen bir insan olarak ilan etmeyeceğiz. Yani düşüncemizin aslında biz olmadığımızı fark edeceğiz.
Aynı şekilde gündelik hayattan bir örnek verelim. Diyelim ki; trafikte birisi araba kullanırken, bizi sıkıştırdı, önümüze geçti ve öfkelendik, haklı olarak. Gözlemci pozisyonunda kalıp o öfkenin bizi ele geçirmesine izin vermeyebiliriz. `Evet, şu anda öfke duyuyorum ama bu olaya öfkelendim. Bu duygumun beni esir alıp, kendimi bana öfkeden ibaretmişim gibi algılatmasına izin vermeyeceğim. Bu öfkeyi büyütüp, işte hayatın adaletsiz bir yer olduğuna kadar giden yerlere vardırmayacağım` diyebileceğiz.
O an araba yanımızda eşimiz oturuyorsa mesela, ona terslenmeyeceğiz. Varacağımız yerde eğlenmeyi planlamışsak, oraya gittiğimizde neşemizi yok yere kaçırmayacağız. Trafikteki bir daha yüzünü bile görmeyeceğimiz o kişi yüzünden kendimizden vazgeçmeyeceğiz.
Kendimizden vazgeçmemek, kendimizi yaşamanın tek yolu, aslında anda kalmak. Ve de her ne duyuyorsak, her ne düşünüyorsak onu hakkıyla yaşayıp sonra bizden uzaklaşmasına izin vermek.
Zihnimiz biliyoruz ki; düşünce üretmek üzerine programlanmış. Bu düşüncelerin sonunda da duygular ortaya çıkıyor. Ama bunlar geçici... Onlara tutunmayarak, geçip gitmelerine izin verdiğimizde, sakince gidip uzaklaşırlar ve bizi bizle bırakırlar. Ufukta yeni düşünceler de belirebilir arkasından fakat biz gözlemci pozisyonunda kaldıkça onlar da aynı şekilde güçlerini yitirip yavaş yavaş ufukta kaybolmaya başlar. Ve biz aslında bu özgürlük içerisinde, bu boşalan, sakinleşen alan içerisinde hayatta ne olup bittiğini, yaşamın güzelliklerini de daha rahat fark etmeye başlayabiliriz.