Nereye gidersen kendini götürürsün
Aslında, çoğumuzun yakından bildiği, tanıdığı ve derinlerimizde hissettiği bir söz. Çoğu zaman mutluluğumuzu, yaşadığımız yere, insanlara, hayatımızdaki olaylara bağlarız. Bunun içinde, bunlar değiştiğinde her şeyin birdenbire mucizevi bir şekilde değişeceğini de varsayarız. Yani “Şöyle bir gün bir yurt dışına yaşamaya gitsem, başka bir ülkede olsam ya da şehir değiştirsem, ya da yazları çok uzun bir tatile çıkabilsem” ne güzel olurdu diye düşünürüz. Çalışıyorsak, ancak emekli olup kendi hayatımıza sahip çıkabileceğimizi varsayarız. O beklediğimiz gün gelene kadar, sanki mutluluğumuzda ulaşılmazdır.
Halbuki biliyoruz ki; dış faktörler belli bir yere kadar mutluluğumuza etki edebilir. Asıl önemli olan insanın yaşamında var olanları nasıl anlamlandırdığıdır. Yani kendi iç dünyasındaki sıralamaları, değerlendirmeleri, nasıl yönettiğidir.
Örnek olarak; dünyanın her şehrinin, her ülkesinin kendine göre artıları ve eksileri var. Bazı ülkelerde iklim ılıman ve insan hemen her gün güneşi görebiliyor. Diğer ülkelerde insan psikolojisi için gerekli gün ışığı aylarca çok az görülebiliyor. Bir ülkenin insanları soğuk ve mesafeli başka bir ülkenin halkı daha rekabetçi ve gergin olabiliyor. Mutlak mutluluk isteği, gerçeklerden çok uzak. Buradaki en önemli gerçek her coğrafi bölgenin kendine özgü bize iyi gelen ve gelmeyen yanları olduğu. Tabii ki demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü olmazsa olmazlar. Ancak bunların nispeten daha iyi olduğu coğrafyalarda da bir süre sonra eğer mutsuzsak, mutsuzluğumuz bizi takip ediyor.
Aynen yeni bir ülkeye taşınmak gibi, sanki bir gün o beklediğimiz şey gerçekleşince, o çok beklediğimiz seyahate çıkınca, sorunlarımızın düzeleceğine ve birdenbire kendimizi iyi hissedeceğimize inanıyoruz. Ama zaman bize kanıtlıyor ki, o çok istediğimiz tatile gitsek bile, en fazla o tatilden döner dönmez yine eski mutluluk ve huzur seviyemize dönüyoruz.
Eğer endişeli bir insansak, yeni taşındığımız ülkede ve şehirde de yine endişelenecek bir şeyler buluyoruz. Eğer ürkek bir insansak, yine bir şeylerden korkmaya devam ediyoruz. O yada bu şekilde bir süre sonra, olduğumuz kişi olmaya tekrar başlıyoruz. Ve mutluluk eğrimiz başlangıç haline geri dönüyor.
Peki bu bize ne söylüyor?
Gerçekten nereye gidersem gideyim kendimi götürüyorum. Nereye gidersem gideyim, hayata bakışım, hayatla ilgili korkularım, hayata karşı temel inançlarım devam ediyor. Mesela “ben değerliyim” yerine “ben değersizim” diye bir inancım varsa yaşamdaki her şey; yaşadığım yer, ülke, insanlar bana değersiz olduğumu hatırlatıyor. Ama değerli olduğumdan yola çıkarsam, bunun tam tersi gerçekleşiyor. Yani insanlar bana değer vererek konuşuyor ya da ben öyle algıladığım için, seçici algımla, bana değer verilen durumları, konuşmaları daha çok seçiyorum ve bunlar üzerine yaşamımı kurgulamaya başlıyorum.
Bir film seyretme anını ele alalım. Diyelim ki 3 kişi aynı filmi seyrediyoruz: Filmle ilgili gördüklerimiz farklı değil. Ancak herkes filmin içerisine kendisini koyuyor ve filmi kendisi olarak izliyor. Bu 3 kişiye filmin konusunu sonradan anlattırsak, filmin neresini beğendiğini sorsak, bambaşka şeyler çıkacak büyük olasılıkla. İşte bu da, bize aslında her şeyin kendi içimizde olup bittiğini bir kere daha hatırlatıyor.
Başlangıçta dedik ki “Nereye gidersen, kendini götürürsün.” Peki biz kendi içimde olup bitenleri nasıl anlayabiliriz? Yine bizim bir numaralı konumuza geri dönüyoruz :“Anda Kalmak”.
Birçok farklı yöntemi olmasına rağmen, kendi içimizi fark etmenin, kendimizi tanımanın bence başlangıç noktası, kendimiz ile anda kalmak. Geçmiş ve geleceği onurlandırıp bir kenara koymak; ondan sonra sadece ve sadece şu anda ne hissettiğimize, ne düşündüğümüze, ne yaşadığımıza objektif bir gözlemci olarak bakabilmek. O zaman gerçekten içimizde ne olup bittiğini görebileceğimiz için bunları değiştirme, istediğimiz yönde şekillendirme mümkün olabilir. Farklı bir yaşama adım atmak istiyorsak, ancak bunu yaptıktan sonra bir şeyleri değiştirmek mümkün olabilir.
Coğrafi olarak yer değiştirmemiz, yeni bir grubun içine girmemiz ya da fiziksel görünümümüzde değişiklikler yapmamız, yeni giysiler almamız, yeni bir araba edinmemiz, çok kısa süren bir mutluluğun dışında, belki bize hiçbir şey vermeyecek ve tekrar aynı noktaya döneceğiz.
İçimizde gerçekten var olan ve kalıcı olan tek şey özümüz. O özümüz de nereye gidersek bizimle zaten.
Sevgiyle kalın, anda kalın.