ENG
ENG
Önce Anlamaya Çalış, Sonra Anlaşılmaya…

Önce Anlamaya Çalış, Sonra Anlaşılmaya…

Empati yapabilmek,  yani kendisini başkasının yerine koyabilmek ya da başkasının açısından olayları görebilmek için bazı ön koşullar gerekiyor. Hepimiz empatiden bahsediyoruz da, tam olarak bu ön koşulların ne olduğunu, empatinin bizim nasıl işimize yaradığını, empati için neler yapmamız gerektiğini pek bilmiyoruz.

Empatik iletişim, yani içinde empati olan iletişimin değişik tanımları var. Bugün, konuya Stephen Covey’in tanımı üzerinden ve onun gözünden bakmak istiyorum.

Yönetim ve kişisel gelişim konusunda en önemli uzmanlardan kabul edilen Stephen Covey’in  ünlü kitabı “Etkili İnsanların Yedi  Alışkanlığı”nda  beş numaralı alışkanlık “Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya…”dır.  Stephen Covey’e göre; Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya dediğimiz durum normalden farklı bir paradigma gerektirir.


Tipik bir iletişim içerisinde hepimiz önce anlaşılmak isteriz. Çoğu insan dinlerken anlamak amacıyla hareket etmez, sadece vereceği cevabı düşünür. Karşısındaki konuşurken ya konuşur ya da konuşmaya hazırlanır. Kendi paradigmasıyla söylenen şeyleri filtresinden geçirir ve bir anlamda otobiyografisini başkalarının hayatına dayatmaya çalışır. Çoğumuz iletişimde böyle davranıyoruz. Her zaman kendimizin haklı olduğundan hareket ediyoruz ve anlaşılmak istiyoruz. Sonuçta konuşmalarımız karşılıklı monologlardan öteye gidemiyor ve başkasının aklından neler geçtiğini gerçek anlamda hiçbir zaman anlayamıyoruz.


Karşımızdaki konuşurken onu dört seviyeden dinliyoruz.


1) Karşımızdakini görmezden geliyoruz yani doğru düzgün dinlemiyoruz.

2) “mış gibi” yapıyoruz : “Evet evet haklısın”, “he he” diyerek.

3) Seçici dinleme dediğimiz şeyi yapıyoruz. Yani söylenenin sadece bizi doğrulayan kısımlarını dinliyoruz ve duyuyoruz.

4) Belki de dikkatle dinliyoruz ama içerik yerine dikkatimizi kelimelere yoğunlaştırıyoruz. Ama çok çok azımız beşinci seviyeden dinleme yapıyoruz. Bu beşinci seviye de “empatik dinleme”dir.


Empatik dinleme nedir?


“Empatik dinleme” dediğimiz şey, hiçbir şekilde “aktif dinleme” ile karıştırılmamalıdır. Aktif dinleme de oldukça önemli, ancak burada daha çok teknik bir durum var. Bu teknikleri uyguladığınız zaman da bir miktar dinleyebiliyorsunuz ama empatik dinlemeye yaklaşamıyorsunuz. “Empatik dinleme” dediğimiz şey, anlama amacıyla dinlemektir. Öncelikle anlamak, gerçekten anlamak istemektir. Bu, oldukça farklı bir paradigmadır. 


Empati ile yapılan dinleme, başkasının referans çerçevesine girmektir. Bu çerçevenin içinden hayata bakabilmektir. Dünyay,ı onların gözlerinden görebilmektir. Paradigmalarını ve ne hissettiklerini anlamaktır.


Bu nokta, yanlış anlaşılmamalı. Empati, “sempati” değildir. Sempatinin içerisinde hemfikir olmak vardır,  anlaşma vardır ve direkt bir kabulleniş vardır. Bazen bu da gerekebilir ama çok fazla “sempatik dinleme” insanları bağımlı hale getirir.


Empatik dinlemenin özü; hem duygusal, hem de entelektüel olarak derinlemesine o kişiyi anlayabilmektir. Farklı fikirde olsanız bile…

Empatik dinleme, sadece duyma, algılama ve kelimeleri anlamanın çok ötesinde, bambaşka bir şeydir. Burada dinlediğimiz şey, duygular ve anlamdır. Kelimelerin ötesinde mimikleri, jestleri, göz ve vücut hareketlerini de kapsayan bir dinleme şeklidir.


Empatik dinleme, çok çok kuvvetlidir. Çünkü empati ile dinlediğiniz zaman, objektif bilgi  edinirsiniz. Otobiyografinizi, kendi düşüncelerinizi başkasına dayatmak yerine; başka bir insanın kalbinin ve kafasının içindeki realiteye ulaşırsınız. Anlamak amacıyla dinlersiniz. Başka bir ruhun, çok derin seviyede, içerisine girersiniz.


Empatik dinleme son derece iyileştiricidir ve karşı tarafa “psychological air”, yani  “nefes alma alanı” tanır. Kendisine nefes alma alanı bırakılan kişi de rahatlayacaktır ve sizi dinlemeye daha hazır hale gelecektir. Bu ihtiyaç giderildikten ve bu alan yaratıldıktan sonra, kendinizin anlaşılmasını bekleyebilirsiniz.


Empatik dinleme çok kolay değil, kabul. Biraz da risk içerir. Çünkü karşınızdakini böyle derin dinlediğinizde, onun tarafından etkilenme riskini de alırsınız. Kendinizi bir anlamda ona açarsınız. Bu, bir anlamda da paradoksal bir durumdur. Etkileyebilmek için, önce bir miktar etkilenmek ve karşı tarafı anlamak gerekir.


Zor ve riskli olmasına rağmen, önce anlamak, anlaşılmanın bir ön adımı. Birbirimizi gerçekten ve empatiyle dinleyip anladığımızda, yaratıcı çözümler ve farklı alternatifler ortaya çıkabilir. Aramızdaki farklar ise, bizi iletişim ve gelişmeye doğru ilerletir. Engel olmaktan çıkarak, ortak sinerjiye giden yolda ilerlememizi sağlar.

Sevgilerimle

PAYLAŞ
BENİ TAKİP EDİN
Rana Beri