Tatilde “anda kalabilmek”, tatilin keyfini çıkarabilmek!
Tatilde, onlarca aileyle birlikte sahildeyiz. On yaşındaki oğlum, eşim ve ben.
Yanımızda her aile gibi plastik kova, kürekler, kazmalar, güneş kremleri, yedek mayo ve havlulardan oluşan mühimmat çantaları. Şezlonglarımıza yerleşip tam uzandığımızda, oğlum “hadi denize girelim!” diye çığlığı basıyor. El mahkum, kalkıp onunla birlikte denize doğru ilerliyorum. Hemen denize atıyor kendini, benim de hemen girmemi istiyor. Allahtan su çok soğuk değil, üstelik denizi de çok severim; hemen bırakıyorum kendimi denizin sularına.
“Oh, deniz ne güzel şey.”
İnsan birden rahatlıyor, tüm yorgunlukları eriyip gidiyor bu mavi suların kucağında. “Şimdi”, diyorum kendi kendime, “öğrendiğimden beri hayatı daha farklı yaşadığım, yıllardır bir koç olarak da herkesle paylaştığım ‘ANDA KALMA’ olayını şu saniyede tekrar kendime yaşatayım.”
Oğlum yanımda, açığa doğru yüzerken, bu yüzmeyi, bu kez anda kalarak ve sadece yüzerek yapmak istiyorum. Kulaçlarımın suyun yüzeyinde serin serin yol almasını izlemeye başlıyorum. Arada yanımda yüzen çocuğuma bakıp, tekrar yüzmeye odaklanıyorum. Sadece yüzmeye odaklandığımda, yüzmekten daha çok keyif aldığımı fark ediyorum. Çok haz alıyorum yaptığım bu şeyden; hep bu şekilde, hep Kilyos sahilinde ve hep bu berrak sularda kulaç atar olmak istiyorum. Tam anlamıyla ŞİMDİ ve BURADAYIM.
Fakat o da ne? Tam o sırada, beni bu anı yaşama cennetinden koparan bir şey oluyor. Denizin üzerinde DETERJAN köpüğüne benzer bir şeyler var… “Acaba bunlar deterjan mı?” diye soruyor bana zihnim. “Çünkü bunlar deterjansa ve bunu yutarsak, hastalanırız, biliyorsun.” Sonra da devam ediyor, “Üstelik kim bu pislikleri denize döküyor? Açıktaki gemiler denize mi salıyor kirli sularını? Şikayet etmek lazım bunları belediyeye.”
Birden andan koptuğumu anlıyorum.
Peki andan koptuğumu nasıl anlıyorum?
Bir kere, bir huzursuzluk, ya geçmişle ilgili bir pişmanlık, ya da gelecekle ilgili bir endişe hali musallat oluveriyor.
Bir saniye evvelki o keyif ve neşeden eser kalmıyor.
Zihın devreye giriyor ve didiklemeye başiıyor o güzel anı.
“Neden oldu?”
“Niçin Oldu?”
“Bu hiç adil değil.”
“Bunu yapmaya hakları yok”.
“Peki sen şimdi ne yapacaksın?” gibi sorularla tadını kaçırıyor insanın.
Artık o biraz evvel mutlu mesut yüzen halim ister istemez buharlaşıp gidiyor, yerine “endişeli vatandaş, evladını her türlü kötülükten korumaya and içmiş anne, amansız çevreci Rana” gelmeye başlıyor. Kendimi, şikayet edecek bir merci bulmak üzere kıyıya doğru seğirtirken buluyorum. Ne o keyif kalmış üzerimde, ne haz. Kalbim gergin gergin atmaya başlamış, ensem kaskatı, sahilde bir dakika önce keyif yapan benden eser kalmamış.
Şaşkınlıkla bana bakan oğlumla göz göze gelince fark ediyorum ki o hala “anda”. Benim andan kopmamı hayretle izliyor. O dakika ne olduğunu fark ediyorum. Andan çok kolay kopabildiğimi görüyorum. İşte o an, KARAR anı. Bir kez daha o günü stres içinde değil, keyifle geçirme niyetimi hatırlatıyorum kendime. “Tamam, canım,” diyorum oğluma. “Geri dönelim.” Birlikte tekrar geri dönüp yüzmeye başlıyoruz…şakalaşarak sahile çıkıyoruz.
Bu yaz birbirinden güzel anlar yaşamak ve her seferinde orada kalabilmek dileğiyle,
Rana