Uyumlu Olmak… Ne Kadar?
Biliyoruz ki uyumlu olmak, çevresine adapte olmak milyonlarca yıldır insanoğlunu tehlikelerden koruyan ve tehditlerden uzak tutan bir strateji olarak benimsendi. Hatta insanoğlunun hayatta kalmasını ve bugünlere kadar ulaşmasını sağladı. Benzer bir şekilde çocukluğumuzdan itibaren çoğumuzun ailesinde uslu olmak, uyumlu olmak her zaman övgüler aldı. Sınıfta uslu çocuklar bize örnek gösterildi. Bir şekilde “sivrilmemek, farklı olduğumuzu göstermemek” üzerine gizli veya açık birçok yönlendirme hepimize adeta hipnotize edilircesine işlendi.
Hal böyle iken, yetişkinlik dönemine girdiğimizde bir baktık ki insanlar arası ilişkilerde ve de iş hayatında aslında bize vaat edilen cennete “çok uyumlu” davrandığımızda bir türlü varamıyoruz.
Hatta ve hatta aşırı uyumlu davrandığımızda herkesten geride kalabiliyoruz. Nasıl mı? Çok uslu olunduğunda, çok uyumlu olunduğunda bir süre sonra çevremiz bizi fark etmemeye, görmemeye başlıyor. Yani biz arazinin bir parçası olarak algılanıyoruz. Artık görülmüyoruz, duyulmuyoruz. Orijinal fikirlerimizi kendimize sakladığımız için ya da toplumda sivrilmekten korktuğumuz için kalabalığın içerisinde fark edilmiyoruz. Örneğin iş yerinde sorumluluk gerektiren pozisyonlar olduğunda, akla gelen biz olmuyoruz.
İşte tam da bu yüzden uyumluluk kavramını tekrar gözden geçirmek çok önemli. Acaba çok fazla uyumlu olmak bizim için bir dezavantaja mı dönüşüyor? Ve de uyumluğun tam tersi olan uyumsuzluğa farklı bir açıdan bakabilir miyiz? Uyumsuz olmanın bir anlamının da cesaretli davranabilmek olduğunu kendimize hatırlatabilir miyiz?
Uyumlu davranışların belli bir dengede olması ve de gerektiğinde bazı durumlarda toplum tarafından “uyumsuz” olarak tanımlanan davranışlara cesaret edebilmek bizi görünür kılabilir. Görülmemiz, ışığımızın fark edilmesi, özgünlüğümüzün görülmesi hak ettiğimiz yerlere gelebilmemiz için çok önemli. Aşırı uyum “memur davranışı” sergileyerek aslında kendimizi köreltiyor olabiliriz. Aşırı uyumlu davrandığımızda İnisiyatif gerektiren ya da cesur kararlar almak gerektiren pozisyonlar için maalesef çok uygun olmayabileceğimizi düşünüyor insanlar.
Dolayısıyla yaratıcılığımızı, potansiyelimizi göstermekten kaçınmayalım. Bir konuda farklı düşünüyorsak, bunu söylemekten korkmayalım. Gerçek fikrimizi, gerçek inancımızı, orijinal düşüncemizi rahatça ortaya koyabilecek şekilde kendimizi ifade edelim. Kabul edelim ki bunu yapmaya alışkın olmayanlar için bu yeni bir davranış ve de cesaret gerektiriyor. Pratik yapa yapa içine girilebilecek bir enerji durumu bu. Örneğin cesur bir şekilde kendi fikrinizi gruba ters düşerek ilk defa ifade ettiğinizde eleştiriler alabilirsiniz, yadırganabilirsiniz. Kendiniz bile kendinizi yadırgayabilirsiniz. Ama kendi gerçeğinize sahip çıkarak orada durmak, kendinizi ifade etmeye devam etmek, orijinal ve farklı bakan yerden bir şeyler üretmeye, yeni fikirler ortaya koymaya, çözümler üretmeye devam etmek çok önemli. Gerçek potansiyelinizi orta çıkarmanız ve bunun görülmesi için çok önemli.
Ancak ve ancak bu şekilde, gerçekten hak ettiğiniz yerlere aday gösterilebilirsiniz. Gerçekten kendinizi olduğunuz gibi yansıtma fırsatına kavuşabilirsiniz. Ve de layık olduğunuz bir geleceğe kavuşabilirsiniz. Birilerinin size uyumsuz, çıkıntı, aykırı demesini göze alarak kendimize özgü gerçeklerimizi paylaşmak çok önemli. Bu çerçevede daha çocukluktan başlayarak aile içerisinde bize de düşen görevler var. Çocuklarımızı, kendilerini rahatça ifade edebilmeleri, herkesinkinden farklı olan düşüncelerini de rahatça, korkmadan dinleyeceğimize güvenerek söyleyebilmeleri için onlara cesaret vermeliyiz. Bu cesaret sayesinde farklı düşünen, dünyaya yeni çözümler bulan ve de değişik davranma cesaretini etrafa yayan yeni nesiller ortaya çıkabilir.
Sevgiyle kalın, anda kalın.